Darbelerle, darbe girişimleriyle hesaplaşmayan, sivil ve demokratik bir anlayışı layıkıyla savunabilir mi?
“Bir tarihsel buluşmaya ihtiyaç var. Bu tarihsel buluşma, emek hareketinin bütünleştirici talepleriyle örneğin Alevi toplumunun, Kürt toplumunun taleplerini içermeli, sol sosyal demokratlar ve sosyalistlerin mücadelesini ortaklaştırmalı, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve delik deşik olan sosyal yapısının örülmesine ortam sağlamalı. Böyle adımlar, girişimler solun ve toplumsal muhalefetin kendini yenilemesinin, geliştirmesinin koşullarını da yaratır.” “Bir tarihsel buluşmaya ihtiyaç var. Bu tarihsel buluşma, emek hareketinin bütünleştirici talepleriyle örneğin Alevi toplumunun, Kürt toplumunun taleplerini içermeli, sol sosyal demokratlar ve sosyalistlerin mücadelesini ortaklaştırmalı, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve delik deşik olan sosyal yapısının örülmesine ortam sağlamalı. Böyle adımlar, girişimler solun ve toplumsal muhalefetin kendini yenilemesinin, geliştirmesinin koşullarını da yaratır.”
Ülkemizde alışılmışın dışında gelişmeler oluyor. ‘Darbecileri yargılama’ üstüne kurulu Ergenekon davası sürüyor. Oysa 12 Eylül darbecileri, yaklaşık otuz yıldır 12 Eylül Anayasası ile koruma altında. Bu yaman çelişki, insanı düşündürüyor. Siz ne dersiniz?
Ufuk URAS: Türkiye’de ne yazık ki, yakın tarihle hesaplaşma üzerinden gelişen ve gerektiği gibi bir demokratikleşme yaşanmıyor. Örneğin bir darbe dönemi ürünü olan 12 Eylül Anayasası, toptan bir değişikliğe uğratılmıyor. Çeşitli paketlerle kısmi değişiklikler sağlanıyor. Şüphesiz, yapılan kimi madde değişiklikleri önemli. Ancak bu Anayasa’nın toplumun tüm farklı kesimlerini kapsayan yaygın bir tartışmayla, mutabakatla, sivil ve demokratik bir süreçle değiştirilmeyişi, demokrasi bilincinde bir sıçrama ortaya çıkarmıyor. Maddelerinin yaklaşık yarısı değişen bu Anayasa tamamen yamalı bir bohçaya dönmüştür. Demokratik, özgürlükçü ve sosyal bir yönde değiştirilmesi şarttır. İşte 12 Eylül darbecilerini koruyan Geçici 15. Madde de demokratların, solcuların çabalarına rağmen değiştirilmemiş durumdadır. AKP’den CHP’ye, Saadet’den DSP’ye, MHP’ye kadar bütün partiler bu maddenin değişmesi konusunda suskun veya atıl kaldılar. Bu da, aslında partilerde eksik olan demokrasi anlayışını gösteriyor. Nitekim ‘Sarıkız’ ve ‘Ayışığı’ darbe girişimlerinin araştırılması talebini içeren önergemiz, Meclis’teki iktidar ve muhalefet partilerinden destek görmedi. Yakın tarihinin darbeleri, darbe girişimleri ile hesaplaşmayan bir Meclis, toplumda sivil ve demokratik bir anlayışı ne kadar geliştirebilir ve layıkıyla savunabilir?
Kapitalizmin büyük krizi ve beklentilerin yüksek olduğu ‘Obama Dönemi’, ‘Kürt sorunu’ gibi büyük yapısal sorunları olan ülkemize sizce nasıl yansır?
Ufuk URAS: Kapitalizmin krizinin ülkemize yansımaları ağır ağır, ama çok ciddi sonuçlarla gerçekleşiyor. İşsiz sayısı, her ay bir yıl önceki ay ile karşılaştırıldığında yeni bir rekor kırıyor. Üstelik gençlerde işsizlik oranı ürkütücü boyutlara ulaşmış görünüyor. Türkiye’nin yıllık büyümesi duruyor, sanayi üretimi rekor düzeylerde düşüyor… Bu sorunları aşabilmek için hükümetin, krizden en çok etkilenenlerden, kriz mağdurlarından yana önlemler geliştirmesi gerekir. Ama işsizler ve yoksullar için alınan önlem göremiyoruz. Önlem tercihleri, çeşitli sermaye kesimlerini rahatlatma yönünde oluyor. Yapısal özellikler kazanan işsizliğe, genç işsizliğine çareler geliştirilmezse, ülke ekonomisi ve toplumsal ilişkiler açısından sonuçları çok ağır olur.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin, solun haline ne dersiniz? Sizce umut var mı?
Ufuk URAS: Ne yazık ki pek parlak değil. Parçalanmışlık, yanlış politikalara savrulma ve etkisizlik büyük bir geri çekilme yaratıyor. Sol ve toplumsal muhalefet, köklü bir krizde ve koşullar uygun olmasına rağmen gelişme gösteremiyor. Son otuz yılın, belki en başarısız dönemini yaşıyor. Bu durumu aşabilecek, Türkiye’nin temel ve tarihsel sorunlarını da içeren, güncel sorunlara cevap veren bir toplumsal muhalefet çizgisi geliştirmek gerekiyor. Özgürlükçü bir sol anlayışın bu muhalefet çizgisinin her yanına sinmesi gerekiyor. Bir tarihsel buluşmaya ihtiyaç var. Bu tarihsel buluşma emek hareketinin bütünleştirici talepleri ile örneğin Alevi toplumunun, Kürt toplumunun taleplerini içermeli, sol sosyal demokratlar ve sosyalistlerin mücadelesini ortaklaştırmalı, Türkiye’nin demokratikleşmesi, delik deşik olan sosyal yapısının örülmesine ortam sağlamalı. Böyle adımlar ve girişimler solun ve toplumsal muhalefetin kendini yenilemesinin, geliştirmesinin koşullarını da yaratır.
Türkiye, AB ilişkilerine ne dersiniz?
Ufuk URAS: Ortada bir ilişki var mı? Pek belli olmuyor. Avrupa’nın muhafazakârları ve ırkçıları Türkiye’yi uzak tutmak için ellerinden geleni yapıyor. Türkiye’nin muhafazakârları ve milliyetçileri de, bu ülkenin demokratikleşmesinin, toplumsal ve siyasal sorunlarına çözüm yaratılmasının engellenmesi için ellerinden geleni yapıyor. Adeta birbirleri ile yarışıyorlar. Bizler, yani sosyal bir Avrupa, emeğin Avrupası için mücadele edenler, aynı zamanda sosyal bir Türkiye ve emek egemen bir demokrasi için taleplerimizi birleştiriyoruz; Avrupalı emek örgütleriyle, sol ve sosyalist partilerle ortak ve evrensel insani değerler ve talepler için buluşuyoruz. Bu buluşmalar arttıkça, farklı kültürler ortak mücadelelerde yakınlaştıkça, Türkiye’nin Avrupa hikâyesi de daha gerçekçi zeminlere oturacaktır. Sorunlar sadece devletlerarası görüşmelerle aşılacak gibi değil çünkü…
İktidarın politikalarından da meclisteki muhalefetten de rahatsızsınız. Siz olsanız ne yapardınız?
Ufuk URAS: Muhalefet derken, CHP ve sosyal demokratlar kast ediliyorsa, evet, yanlış eksenlerde muhalefette ısrar çözüm yaratmıyor. Alevi toplumunun, Kürt toplumunun sorunlarından ve taleplerinden uzak durarak; emekçilerin, işsizlerin, küçük üreticilerin, yoksulların sorunlarından ve taleplerinden uzak durarak, sadece laiklik eksenli bir muhalefet başarılı olamazdı, olamayacağı da ortaya çıktı. Solun ve sosyal demokrasinin evrensel ve tarihsel değerlerinin altüst edilmesi, tanınmaz hale getirilmesi ile sağlıklı bir muhalefet çizgisi geliştirilemez. Milliyetçilik yarışı ile muhafazakâr politikalar karşısında farklı bir muhalefet oluşturulamayacağı görülüyor. AKP’ye alternatif olacak muhalefet, CHP-MHP koalisyonu ile veya politikalarının yakınlaştırılması ile gerçekleştirilemez. Sosyal demokratlar kendilerini sola değil MHP’ye daha yakın görüyorlarsa, muhalefet anlayışlarında bir sorun var demektir.
Kürt sorunu nasıl çözülür?
Ufuk URAS: Bu sorunun çözümü ancak demokratikleşme adımları ile yakınlaşabilir. Şiddet ortamının sonlanması, sorunun çözümü için en elverişli zemini yaratır. Farklı kültürler ve kimlikler, kendilerini özgürce geliştirme imkânına sahip olursa, yasaklarla, baskılarla yüzleşmezse, sorunun çözüm adımları sıklaşabilir. Kardeşçe birarada yaşamak, ancak eşit yurttaşlar olarak mümkündür. Kimse kendisine ayrımcılık yapıldığını hissetmemeli, ‘öteki’ olduğunu görmemelidir. Devleti yönetenler de, silahlı ve silahsız bürokrasi de, siyasi partiler de, toplumdaki bireyler de artık biliyor ki, Kürt insanı var, Kürtçe diye bir dil var ve bu tür farklılıklar zenginliğimiz. Bunların anlaşılması için Türkiye halkı, büyük bedeller ödedi. Daha fazlasını ödemeden, daha fazla acı çekmeden, sorunun çözümü için adımlar atmaktan geri durulmamalı. Bunun için sadece eşit yurttaşlık yetmez. Bölgesel eşitsizliğe karşı da politikalar geliştirmek, doğu ve güneydoğu’nun en yoksul, en işsiz, en az gelişmiş olmasının önüne geçecek adımlar da gerekli…
İşimiz bu kadar çoksa, biz yurttaşlar da payımıza düşeni yaparız. Hepimize kolay gelsin.
“Bir tarihsel buluşmaya ihtiyaç var. Bu tarihsel buluşma, emek hareketinin bütünleştirici talepleriyle örneğin Alevi toplumunun, Kürt toplumunun taleplerini içermeli, sol sosyal demokratlar ve sosyalistlerin mücadelesini ortaklaştırmalı, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve delik deşik olan sosyal yapısının örülmesine ortam sağlamalı. Böyle adımlar, girişimler solun ve toplumsal muhalefetin kendini yenilemesinin, geliştirmesinin koşullarını da yaratır.” “Bir tarihsel buluşmaya ihtiyaç var. Bu tarihsel buluşma, emek hareketinin bütünleştirici talepleriyle örneğin Alevi toplumunun, Kürt toplumunun taleplerini içermeli, sol sosyal demokratlar ve sosyalistlerin mücadelesini ortaklaştırmalı, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve delik deşik olan sosyal yapısının örülmesine ortam sağlamalı. Böyle adımlar, girişimler solun ve toplumsal muhalefetin kendini yenilemesinin, geliştirmesinin koşullarını da yaratır.”
Ülkemizde alışılmışın dışında gelişmeler oluyor. ‘Darbecileri yargılama’ üstüne kurulu Ergenekon davası sürüyor. Oysa 12 Eylül darbecileri, yaklaşık otuz yıldır 12 Eylül Anayasası ile koruma altında. Bu yaman çelişki, insanı düşündürüyor. Siz ne dersiniz?
Ufuk URAS: Türkiye’de ne yazık ki, yakın tarihle hesaplaşma üzerinden gelişen ve gerektiği gibi bir demokratikleşme yaşanmıyor. Örneğin bir darbe dönemi ürünü olan 12 Eylül Anayasası, toptan bir değişikliğe uğratılmıyor. Çeşitli paketlerle kısmi değişiklikler sağlanıyor. Şüphesiz, yapılan kimi madde değişiklikleri önemli. Ancak bu Anayasa’nın toplumun tüm farklı kesimlerini kapsayan yaygın bir tartışmayla, mutabakatla, sivil ve demokratik bir süreçle değiştirilmeyişi, demokrasi bilincinde bir sıçrama ortaya çıkarmıyor. Maddelerinin yaklaşık yarısı değişen bu Anayasa tamamen yamalı bir bohçaya dönmüştür. Demokratik, özgürlükçü ve sosyal bir yönde değiştirilmesi şarttır. İşte 12 Eylül darbecilerini koruyan Geçici 15. Madde de demokratların, solcuların çabalarına rağmen değiştirilmemiş durumdadır. AKP’den CHP’ye, Saadet’den DSP’ye, MHP’ye kadar bütün partiler bu maddenin değişmesi konusunda suskun veya atıl kaldılar. Bu da, aslında partilerde eksik olan demokrasi anlayışını gösteriyor. Nitekim ‘Sarıkız’ ve ‘Ayışığı’ darbe girişimlerinin araştırılması talebini içeren önergemiz, Meclis’teki iktidar ve muhalefet partilerinden destek görmedi. Yakın tarihinin darbeleri, darbe girişimleri ile hesaplaşmayan bir Meclis, toplumda sivil ve demokratik bir anlayışı ne kadar geliştirebilir ve layıkıyla savunabilir?
Kapitalizmin büyük krizi ve beklentilerin yüksek olduğu ‘Obama Dönemi’, ‘Kürt sorunu’ gibi büyük yapısal sorunları olan ülkemize sizce nasıl yansır?
Ufuk URAS: Kapitalizmin krizinin ülkemize yansımaları ağır ağır, ama çok ciddi sonuçlarla gerçekleşiyor. İşsiz sayısı, her ay bir yıl önceki ay ile karşılaştırıldığında yeni bir rekor kırıyor. Üstelik gençlerde işsizlik oranı ürkütücü boyutlara ulaşmış görünüyor. Türkiye’nin yıllık büyümesi duruyor, sanayi üretimi rekor düzeylerde düşüyor… Bu sorunları aşabilmek için hükümetin, krizden en çok etkilenenlerden, kriz mağdurlarından yana önlemler geliştirmesi gerekir. Ama işsizler ve yoksullar için alınan önlem göremiyoruz. Önlem tercihleri, çeşitli sermaye kesimlerini rahatlatma yönünde oluyor. Yapısal özellikler kazanan işsizliğe, genç işsizliğine çareler geliştirilmezse, ülke ekonomisi ve toplumsal ilişkiler açısından sonuçları çok ağır olur.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin, solun haline ne dersiniz? Sizce umut var mı?
Ufuk URAS: Ne yazık ki pek parlak değil. Parçalanmışlık, yanlış politikalara savrulma ve etkisizlik büyük bir geri çekilme yaratıyor. Sol ve toplumsal muhalefet, köklü bir krizde ve koşullar uygun olmasına rağmen gelişme gösteremiyor. Son otuz yılın, belki en başarısız dönemini yaşıyor. Bu durumu aşabilecek, Türkiye’nin temel ve tarihsel sorunlarını da içeren, güncel sorunlara cevap veren bir toplumsal muhalefet çizgisi geliştirmek gerekiyor. Özgürlükçü bir sol anlayışın bu muhalefet çizgisinin her yanına sinmesi gerekiyor. Bir tarihsel buluşmaya ihtiyaç var. Bu tarihsel buluşma emek hareketinin bütünleştirici talepleri ile örneğin Alevi toplumunun, Kürt toplumunun taleplerini içermeli, sol sosyal demokratlar ve sosyalistlerin mücadelesini ortaklaştırmalı, Türkiye’nin demokratikleşmesi, delik deşik olan sosyal yapısının örülmesine ortam sağlamalı. Böyle adımlar ve girişimler solun ve toplumsal muhalefetin kendini yenilemesinin, geliştirmesinin koşullarını da yaratır.
Türkiye, AB ilişkilerine ne dersiniz?
Ufuk URAS: Ortada bir ilişki var mı? Pek belli olmuyor. Avrupa’nın muhafazakârları ve ırkçıları Türkiye’yi uzak tutmak için ellerinden geleni yapıyor. Türkiye’nin muhafazakârları ve milliyetçileri de, bu ülkenin demokratikleşmesinin, toplumsal ve siyasal sorunlarına çözüm yaratılmasının engellenmesi için ellerinden geleni yapıyor. Adeta birbirleri ile yarışıyorlar. Bizler, yani sosyal bir Avrupa, emeğin Avrupası için mücadele edenler, aynı zamanda sosyal bir Türkiye ve emek egemen bir demokrasi için taleplerimizi birleştiriyoruz; Avrupalı emek örgütleriyle, sol ve sosyalist partilerle ortak ve evrensel insani değerler ve talepler için buluşuyoruz. Bu buluşmalar arttıkça, farklı kültürler ortak mücadelelerde yakınlaştıkça, Türkiye’nin Avrupa hikâyesi de daha gerçekçi zeminlere oturacaktır. Sorunlar sadece devletlerarası görüşmelerle aşılacak gibi değil çünkü…
İktidarın politikalarından da meclisteki muhalefetten de rahatsızsınız. Siz olsanız ne yapardınız?
Ufuk URAS: Muhalefet derken, CHP ve sosyal demokratlar kast ediliyorsa, evet, yanlış eksenlerde muhalefette ısrar çözüm yaratmıyor. Alevi toplumunun, Kürt toplumunun sorunlarından ve taleplerinden uzak durarak; emekçilerin, işsizlerin, küçük üreticilerin, yoksulların sorunlarından ve taleplerinden uzak durarak, sadece laiklik eksenli bir muhalefet başarılı olamazdı, olamayacağı da ortaya çıktı. Solun ve sosyal demokrasinin evrensel ve tarihsel değerlerinin altüst edilmesi, tanınmaz hale getirilmesi ile sağlıklı bir muhalefet çizgisi geliştirilemez. Milliyetçilik yarışı ile muhafazakâr politikalar karşısında farklı bir muhalefet oluşturulamayacağı görülüyor. AKP’ye alternatif olacak muhalefet, CHP-MHP koalisyonu ile veya politikalarının yakınlaştırılması ile gerçekleştirilemez. Sosyal demokratlar kendilerini sola değil MHP’ye daha yakın görüyorlarsa, muhalefet anlayışlarında bir sorun var demektir.
Kürt sorunu nasıl çözülür?
Ufuk URAS: Bu sorunun çözümü ancak demokratikleşme adımları ile yakınlaşabilir. Şiddet ortamının sonlanması, sorunun çözümü için en elverişli zemini yaratır. Farklı kültürler ve kimlikler, kendilerini özgürce geliştirme imkânına sahip olursa, yasaklarla, baskılarla yüzleşmezse, sorunun çözüm adımları sıklaşabilir. Kardeşçe birarada yaşamak, ancak eşit yurttaşlar olarak mümkündür. Kimse kendisine ayrımcılık yapıldığını hissetmemeli, ‘öteki’ olduğunu görmemelidir. Devleti yönetenler de, silahlı ve silahsız bürokrasi de, siyasi partiler de, toplumdaki bireyler de artık biliyor ki, Kürt insanı var, Kürtçe diye bir dil var ve bu tür farklılıklar zenginliğimiz. Bunların anlaşılması için Türkiye halkı, büyük bedeller ödedi. Daha fazlasını ödemeden, daha fazla acı çekmeden, sorunun çözümü için adımlar atmaktan geri durulmamalı. Bunun için sadece eşit yurttaşlık yetmez. Bölgesel eşitsizliğe karşı da politikalar geliştirmek, doğu ve güneydoğu’nun en yoksul, en işsiz, en az gelişmiş olmasının önüne geçecek adımlar da gerekli…
İşimiz bu kadar çoksa, biz yurttaşlar da payımıza düşeni yaparız. Hepimize kolay gelsin.